10 Ağustos 2013 Cumartesi

Pınar Selek, Dreyfus olayı ve Emile Zola

(Bu yazı 2013 yılında Radikal Blog için yazılmıştır. Blog kapandığından tekrar yayınlanmıştır)


Türkiye’de yakıcı konuların başında gelen Kürt sorunu Kürtleri yaktığı gibi konu ile ilgili araştırma yapan, yazı yazan kişileri de yakmıştır. Sosyolog Pınar Selek buna bir örnektir.Pınar Selek ile ilgili Dava kronolojisi, bilirkişi raporları ve beraat kararlarını BİANET’ten alıntıladım. Yine aşağıda göreceğiniz Dreyfus olayını ve bu konuda hükümetin tüm baskılarına rağmen yüzbaşı Dreyfus’u savunan Fransız aydın, yazar Emile Zola’yı incelerseniz, olayların benzerliğini görebilirsiniz. Her ne kadar kişi, yer, konum  ve zaman farklı olsa bile azınlıklara, onları savunanlara ve ötekilere yönelik dünyanın her yerinde aynı süreç işliyor.
Pınar Selek Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans ve yüksek lisans öğrenimi tamamladıktan sonra çeşitli araştırmalar yapmıştır. Araştırmaları transseksüeller, sokak çocukları ve seks işçileri gibi ayrımcılığa uğrayan gruplar ve azınlıklar hakkındadır. Türkiye gündemine Mısır Çarşısı’nda 9 Haziran 1998'de yaşanan ve yedi kişinin yaşamını yitirdiği ve 127 kişinin yaralandığı patlamayla geldi. 11 Temmuz 1998 yılında gözaltına alınan Sosyolog Selek ağır işkence gördü ve araştırmasına el kondu. Gördüğü ağır işkence ile sol kolu çıkan Selek için kolunun üstüne düştüğüne dair tutanak tutuldu. Diğer bir tutanakta, sokak çocukları için kurduğu atölyede patlayıcı bulunduğu söylendi. Ancak atölyede bulunduğu iddia edilen patlayıcıların atölye aranmadan 22 saat önce imha edilmek üzere Emniyetin elinde olduğu, olay yeri inceleme raporu ile ortaya çıktı. Bilirkişi raporlarına göre Mısır Çarşısı olayının tüp patlaması sonucu meydana geldiği belirlendi. 3 kez beraat eden Selek 24.01.2013’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Dava kronolojisi (*)
11 Temmuz 1998'de Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınan Pınar Selek, görüştüğü kişilerin isimlerini vermediği
Soruşturma süresince hiçbir avukat yardımından faydalandırılmayan Selek için ilk dava, tek kişi olarak  "örgüt üyeliğinden" açıldı. Ümraniye Cezaevi'nde tutukluyken, bu kez de bir buçuk ay önce meydana gelmiş Mısır Çarşısı Patlaması ile ilişkilendirildiğini televizyon ekranlarından öğrendi.
Oysa 9 Temmuz 1998'de meydana gelen Mısır Çarşısı patlamasından 2 gün sonra ve patlama ile ilgili geniş çaplı soruşturmanın yapıldığı bir süreçte gözaltına alınan Pınar Selek'e patlama ile ilgili tek bir soru dahi sorulmamıştı.
Bilirkişi raporları ne diyor?(*)
* Mısır Çarşısı'nda meydana gelen patlamadan hemen sonra hazırlanan 13 ve 14 Temmuz 1998 tarihli Polis Olay Yeri İnceleme tutanakları ve Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü Ekspertiz Raporu'nda bomba bulgusu bulunmadığı belirtilirken 20 Temmuz 1998 tarihli Polis OIay Yeri İnceleme Sonuç Raporu'nda da "Bombaya ait herhangi bir bulgu yok" dendi.
* Suçlamaya doğrudan tek dayanak olarak Abdülmecit Öztürk adlı bir kişinin "Mısır Çarşısı'na Pınar Selek ile bomba koyduk" şeklindeki polis ifadesi gösterildi. 22 Aralık 1998'de Öztürk ve Selek hakkında Mısır Çarşısı'na bomba koymaktan açılan davanın duruşmasında Abdülmecit Öztürk ve başka iddialar nedeniyle tutuklanan diğer sanıklar, ağır işkence gördüklerini, Pınar Selek'i tanımadıklarını açıkladılar.
* 15 Haziran 2000 tarihli İstanbul Üniversitesi Analitik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Reşat Apak'ın raporunda "Savcılık raporu bilimsel olmayıp Mahkemeyi yanıltmaya matuftur. Nitroselüloz birçok maddede bulunur, bomba olduğunun kanıtı değildir" dendi.
* 27  Temmuz 2000 tarihli Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Raporu da Savcılık raporunun bilimsel olmadığını belirterek "Olguların hiçbiri bomba patlamasına bağlı yaralama örneklerine uymuyor" sonucunu açıkladı.
* Mahkemenin tayin ettiği üç uzman profesörün raporunda da patlamanın kesinlikle bomba değil, tüp gaz kaçağından olduğu 21 Aralık 2000'da tescil edildi.
* 10.07.2002'de Mahkemenin tayin ettiği bilirkişinin raporu, gaz kaçağı patlamasını teyit ederken dosyaya giren 21.11.2002 tarihli ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanlığı'nın hazırladığı "görüntülü işlem teknolojisi"nden yararlanılan son rapor da patlamanın gaz kaçağı diyen raporla uyumlu olduğunu, "jandarma raporunun" fizik kurallarına aykırılık içerdiğini belirterek patlamanın lahmacun fırınının içinde meydana geldiği tespitine yer verdi
Üç beraat kararı (*)
08.06.2006'da İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk  hakkında Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin "ceza verilmesine gerektirir kesin ve inandırıcı delilin elde edilemediğine" dair ilk beraat kararını açıkladı. Bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 17.04.2007 tarihinde "hüküm kurulmadığı" gerekçesiyle usulden bozuldu.
Yeniden yapılan yargılama sonucunda, 23.05.2008'de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, eski kararını tekrar ederek, Pınar Selek ve Öztürk hakkında Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin olarak beraat kararı verdi. Yardım yataklık ile ilgili suçlamadan da "zamanaşımından davanın ortadan kaldırılmasına" karar verdi. Mahkeme kararında, Pınar'la ile ilgili örgüt üyesi olduğuna dair iddiaları da inandırıcı bulunmadı. Böylelikle Pınar Selek ikinci kez beraat etti.
10.03.2009 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi beraat kararını esastan bozdu. Aynı daire, beraat kararı Savcılıkça temyiz edilmeyen Öztürk hakkında 'kazanılmış haklarının saklı kaldığını' beyan etti.
Yargıtay Başsavcısı, beraat kararının bozulması kararına karşı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda itiraz ederek, Mısır Çarşısı konusunda beraat kararının onanmasını istedi. 9.02.2010'da Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK) 17'ye karşı 6 oyla, Yargıtay Başsavcısı'nın itirazını reddetti.
9.02.2011'de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Selek ve Öztürk hakkında daha önce vermiş olduğu beraat kararında direndi.
22.11.2012'de mahkeme Selek hakkındaki beraat kararını geri çekti.
(*) BİANET’ten alınmıştır.

DREYFUS OLAYI
Fransa'da hukuki tartışmalara neden olan Dreyfus olayı Paris'teki Alman Elçiliğinde hizmetçi olarak çalışan Fransız gizli servisine bağlı bir kadının çöp sepetinde bulduğu imzasız bir mektubu ele geçirmesi ile başlar. Alman askeri ataşesine yazılan mektupta Fransa'ya ait bilgilerin verilmesi vaat edilmektedir. Şüpheler Yüzbaşı Alfred Dreyfus üstünde toplanır. Çünkü Dreyfus’un el yazısı, mektuptaki yazıya benzemektedir.
Dreyfus, 15 Ekim 1894'te tutuklanır. Kapalı oturumlarla sürdürülen hızlı bir yargılama sonunda, basının da kışkırttığı düşmanca bir ortamda Dreyfus'un suçsuzluğunu kanıtlama çabaları sonuç vermemiştir. Aleyhine yeni delil bulunanamasına rağmen Dreyfus vatana ihanetten suçlu bulunarak yaşam boyu hapis cezasına çarptırılır. Cezasını çekmek üzere 1895'te Şeytan Adası'na gönderilir.   1896'da ortaya çıkan bir olay Dreyfus davasını yeniden gündeme getirdi. Alman Elçiliğinde çalışan hizmetli kadın, bir Alman subayından Easterhazy adındaki bir Fransız binbaşısına yazılan bir mektubun müsveddesini ele geçirdi. Fransız gizli servisinin yaptığı soruşturma, Dreyfus'un mahkumiyetine sebep olan elyazısının Easterhazy'ye ait olduğunu ortaya çıkardı. Soruşturma sonunda elde edilen bilgiler Dreyfus davasının yeniden görülmesini gerektiriyordu.
Ailesinin olayı basın yoluyla yeniden gündeme getirme çabaları sonuç vermeye başlayınca Genelkurmay, Easterhazy hakkında dava açmak zorunda kaldı. İki gün süren dava Easterhazy'nin oy birliğiyle beraat etmesiyle sonuçlandı. Beraat kararının ertesi günü Emile Zola'nın L' Aurore gazetesinde "Suçluyorum." başlığıyla yayımlanan Cumhurbaşkanına açık mektubu Fransa'da büyük yankı uyandırdı. Zola yazısında, Genelkurmay Başkanını ve diğer yüksek rütbeli subayları görevlerini kötüye kullanmakla ve kamoyunu yanıltmakla suçluyordu. Birkaç gün içinde akademi üyesi bazı profesörler ve aydınlar Millet Meclisine Zola'nın mektubunu destekleyen bir bildiri yolladılar. Ordudan gelen baskıların da etkisiyle Zola aleyhinde orduya hakaretten dava açıldı. Zola'nın mahkumiyetiyle sonuçlanan davada avukatlar sözü hep Dreyfus olayına getirmişlerdi. Bu nedenle dava Dreyfus'u savunanlar açısından başarı olmuştur.

1898 Haziranında yapılan hükümet değişikliğinden sonra General Cavaignac, Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada Alfred Dreyfus hakkında hazırlanan gizli dosyadaki belgeler açıkça okudu. Easterhazy hakkında soruşturma yürütmüş Yarbay Picquait, bu belgelerin sahteliğini ispatlamaya hazır olduğunu bildirdi. Yarbayın iddiası üzerine sorguya çekilen Binbaşı Easterhazy suçunu itiraf etti ve gönderildiği hapishanede intihar etti.
Yargıtay aylarca süren tartışmalardan sonra Dreyfus hakkında verilmiş olan kararı bozdu. Dreyfus, Fransa'ya geri getirilerek askeri mahkemede yeniden yargılandı. Bir ay süren duruşmalar sonunda Dreyfus yine suçlu bulundu. Yedi yıl sonra 1904 yılında yargıtay genel kurulu Savaş Bakanı General Andre'nin isteği üzerine davayı yeniden ele aldı. 1906'da verilen kararla Dreyfus beraat etti. On iki yıl önce sökülen nişanları aynı yerde yapılan törenle yeniden takıldı. Legion d'Honneur nişanı verildi. Dreyfus, orduya hizmet etmeye devam etti, emekliye ayrıldıktan sonra 1935 yılında Paris'te öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder