(Bu yazı 2013 yılında Radikal Blog için yazılmıştır. Blog kapandığından tekrar yayınlanmıştır)
Türkiye’de yakıcı konuların
başında gelen Kürt sorunu Kürtleri yaktığı gibi konu ile ilgili araştırma
yapan, yazı yazan kişileri de yakmıştır. Sosyolog Pınar Selek buna bir
örnektir.Pınar Selek ile ilgili Dava kronolojisi, bilirkişi raporları ve beraat
kararlarını BİANET’ten alıntıladım. Yine aşağıda göreceğiniz Dreyfus olayını ve
bu konuda hükümetin tüm baskılarına rağmen yüzbaşı Dreyfus’u savunan Fransız
aydın, yazar Emile Zola’yı incelerseniz, olayların benzerliğini görebilirsiniz.
Her ne kadar kişi, yer, konum ve zaman
farklı olsa bile azınlıklara, onları savunanlara ve ötekilere yönelik dünyanın
her yerinde aynı süreç işliyor.
Pınar Selek Mimar Sinan
Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans ve yüksek lisans öğrenimi tamamladıktan
sonra çeşitli araştırmalar yapmıştır. Araştırmaları transseksüeller, sokak
çocukları ve seks işçileri gibi ayrımcılığa uğrayan gruplar ve azınlıklar hakkındadır.
Türkiye gündemine Mısır Çarşısı’nda 9 Haziran 1998'de yaşanan ve yedi kişinin
yaşamını yitirdiği ve 127 kişinin yaralandığı patlamayla geldi. 11 Temmuz 1998
yılında gözaltına alınan Sosyolog Selek ağır işkence gördü ve araştırmasına el kondu. Gördüğü
ağır işkence ile sol kolu çıkan Selek için kolunun üstüne düştüğüne dair
tutanak tutuldu. Diğer bir tutanakta, sokak çocukları için kurduğu atölyede
patlayıcı bulunduğu söylendi. Ancak atölyede bulunduğu iddia edilen
patlayıcıların atölye aranmadan 22 saat önce imha edilmek üzere Emniyetin
elinde olduğu, olay yeri
inceleme raporu ile ortaya çıktı. Bilirkişi raporlarına göre Mısır Çarşısı olayının tüp patlaması sonucu meydana geldiği belirlendi. 3 kez
beraat eden Selek 24.01.2013’de ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Dava kronolojisi (*)
11 Temmuz 1998'de Emniyet
Müdürlüğü'nce gözaltına alınan Pınar Selek, görüştüğü kişilerin isimlerini
vermediği
Soruşturma süresince hiçbir avukat
yardımından faydalandırılmayan Selek için ilk dava, tek kişi olarak
"örgüt üyeliğinden" açıldı. Ümraniye Cezaevi'nde tutukluyken,
bu kez de bir buçuk ay önce meydana gelmiş Mısır Çarşısı Patlaması ile
ilişkilendirildiğini televizyon ekranlarından öğrendi.
Oysa 9 Temmuz 1998'de meydana gelen
Mısır Çarşısı patlamasından 2 gün sonra ve patlama ile ilgili geniş çaplı
soruşturmanın yapıldığı bir süreçte gözaltına alınan Pınar Selek'e patlama ile
ilgili tek bir soru dahi sorulmamıştı.
Bilirkişi raporları ne diyor?(*)
* Mısır Çarşısı'nda meydana gelen
patlamadan hemen sonra hazırlanan 13 ve 14 Temmuz 1998 tarihli Polis Olay Yeri İnceleme tutanakları ve
Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü Ekspertiz Raporu'nda bomba bulgusu
bulunmadığı belirtilirken 20 Temmuz 1998 tarihli Polis OIay Yeri İnceleme Sonuç
Raporu'nda da "Bombaya ait herhangi bir bulgu yok" dendi.
* Suçlamaya doğrudan tek dayanak
olarak Abdülmecit Öztürk adlı bir kişinin "Mısır Çarşısı'na Pınar Selek
ile bomba koyduk" şeklindeki polis ifadesi gösterildi. 22 Aralık 1998'de
Öztürk ve Selek hakkında Mısır Çarşısı'na bomba koymaktan açılan davanın
duruşmasında Abdülmecit Öztürk ve başka iddialar nedeniyle tutuklanan diğer
sanıklar, ağır işkence gördüklerini, Pınar Selek'i tanımadıklarını açıkladılar.
* 15 Haziran 2000 tarihli İstanbul Üniversitesi Analitik Kimya Anabilim
Dalı Başkanı Reşat Apak'ın raporunda "Savcılık raporu bilimsel
olmayıp Mahkemeyi yanıltmaya matuftur. Nitroselüloz birçok maddede bulunur,
bomba olduğunun kanıtı değildir" dendi.
* 27 Temmuz 2000 tarihli Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim
Dalı Raporu da Savcılık raporunun bilimsel olmadığını belirterek
"Olguların hiçbiri bomba patlamasına bağlı yaralama örneklerine
uymuyor" sonucunu açıkladı.
* Mahkemenin tayin ettiği üç uzman profesörün raporunda da
patlamanın kesinlikle bomba değil, tüp gaz kaçağından olduğu 21 Aralık 2000'da
tescil edildi.
* 10.07.2002'de Mahkemenin tayin ettiği bilirkişinin raporu,
gaz kaçağı patlamasını teyit ederken dosyaya giren 21.11.2002 tarihli ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölüm
Başkanlığı'nın hazırladığı "görüntülü işlem teknolojisi"nden
yararlanılan son rapor da patlamanın gaz kaçağı diyen raporla uyumlu olduğunu,
"jandarma raporunun" fizik kurallarına aykırılık içerdiğini
belirterek patlamanın lahmacun fırınının içinde meydana geldiği tespitine yer
verdi
Üç beraat kararı (*)
08.06.2006'da İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Pınar Selek ve Abdülmecit
Öztürk hakkında Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin "ceza verilmesine
gerektirir kesin ve inandırıcı delilin elde edilemediğine" dair ilk beraat
kararını açıkladı. Bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 17.04.2007
tarihinde "hüküm kurulmadığı" gerekçesiyle usulden bozuldu.
Yeniden yapılan yargılama sonucunda,
23.05.2008'de İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesi, eski kararını tekrar ederek, Pınar Selek ve Öztürk hakkında
Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin olarak beraat kararı verdi. Yardım yataklık
ile ilgili suçlamadan da "zamanaşımından davanın ortadan
kaldırılmasına" karar verdi. Mahkeme kararında, Pınar'la ile ilgili örgüt
üyesi olduğuna dair iddiaları da inandırıcı bulunmadı. Böylelikle Pınar Selek
ikinci kez beraat etti.
10.03.2009 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi beraat kararını esastan bozdu. Aynı
daire, beraat kararı Savcılıkça temyiz edilmeyen Öztürk hakkında 'kazanılmış
haklarının saklı kaldığını' beyan etti.
Yargıtay Başsavcısı, beraat
kararının bozulması kararına karşı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda itiraz
ederek, Mısır Çarşısı konusunda beraat kararının onanmasını istedi. 9.02.2010'da Yargıtay Ceza Genel
Kurulu (YCGK) 17'ye karşı 6 oyla, Yargıtay Başsavcısı'nın itirazını reddetti.
9.02.2011'de İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesi, Selek ve Öztürk hakkında daha önce vermiş olduğu beraat kararında
direndi.
22.11.2012'de mahkeme Selek hakkındaki beraat kararını geri çekti.
(*)
BİANET’ten alınmıştır.
DREYFUS
OLAYI
Fransa'da hukuki tartışmalara
neden olan Dreyfus olayı Paris'teki Alman Elçiliğinde hizmetçi olarak çalışan
Fransız gizli servisine bağlı bir kadının çöp sepetinde bulduğu imzasız bir
mektubu ele geçirmesi ile başlar. Alman askeri ataşesine yazılan mektupta
Fransa'ya ait bilgilerin verilmesi vaat edilmektedir. Şüpheler Yüzbaşı Alfred
Dreyfus üstünde toplanır. Çünkü Dreyfus’un el yazısı, mektuptaki yazıya
benzemektedir.
Dreyfus, 15 Ekim 1894'te
tutuklanır. Kapalı oturumlarla sürdürülen hızlı bir
yargılama sonunda, basının da kışkırttığı düşmanca bir ortamda Dreyfus'un
suçsuzluğunu kanıtlama çabaları sonuç vermemiştir. Aleyhine yeni delil
bulunanamasına rağmen Dreyfus vatana ihanetten suçlu
bulunarak yaşam boyu hapis cezasına çarptırılır. Cezasını çekmek üzere 1895'te
Şeytan Adası'na gönderilir. 1896'da
ortaya çıkan bir olay Dreyfus davasını yeniden gündeme getirdi. Alman
Elçiliğinde çalışan hizmetli kadın, bir Alman subayından Easterhazy
adındaki bir Fransız binbaşısına yazılan bir mektubun müsveddesini ele geçirdi.
Fransız gizli servisinin yaptığı soruşturma, Dreyfus'un mahkumiyetine sebep
olan elyazısının Easterhazy'ye ait olduğunu ortaya çıkardı. Soruşturma sonunda
elde edilen bilgiler Dreyfus davasının yeniden görülmesini gerektiriyordu.
Ailesinin olayı basın yoluyla
yeniden gündeme getirme çabaları sonuç vermeye başlayınca Genelkurmay,
Easterhazy hakkında dava açmak zorunda kaldı. İki gün süren dava Easterhazy'nin
oy birliğiyle beraat etmesiyle sonuçlandı. Beraat kararının ertesi günü Emile
Zola'nın L' Aurore gazetesinde "Suçluyorum." başlığıyla
yayımlanan Cumhurbaşkanına açık mektubu Fransa'da büyük yankı uyandırdı. Zola
yazısında, Genelkurmay Başkanını ve diğer yüksek rütbeli subayları görevlerini
kötüye kullanmakla ve kamoyunu yanıltmakla suçluyordu. Birkaç gün içinde
akademi üyesi bazı profesörler ve aydınlar Millet Meclisine Zola'nın mektubunu
destekleyen bir bildiri yolladılar. Ordudan gelen baskıların da etkisiyle Zola
aleyhinde orduya hakaretten dava açıldı. Zola'nın mahkumiyetiyle sonuçlanan
davada avukatlar sözü hep Dreyfus olayına getirmişlerdi. Bu nedenle dava
Dreyfus'u savunanlar açısından başarı olmuştur.
1898 Haziranında yapılan hükümet değişikliğinden sonra General Cavaignac, Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada Alfred Dreyfus hakkında hazırlanan gizli dosyadaki belgeler açıkça okudu. Easterhazy hakkında soruşturma yürütmüş Yarbay Picquait, bu belgelerin sahteliğini ispatlamaya hazır olduğunu bildirdi. Yarbayın iddiası üzerine sorguya çekilen Binbaşı Easterhazy suçunu itiraf etti ve gönderildiği hapishanede intihar etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder